8 Ekim 2008 Çarşamba

Lübnan: Bir başka diyar...

Bu sene, 2008 Eylül, ramazan bayram tatili için avrupaya gitmeyi çok istedim. Nasıl olsa vizemde var, sadece uçak bileti ve kalacak yer ayarlasam yeter dedim kendime. Ancak bayram dönemi uygun tur, uçak bileti ya da kalacak yer bulmak gerçekten çok zordu. Bende yıllardır içinde kalan ancak güvenlik sebebiyle gerçekleştirmediğim LÜBNAN hayalimi gerçekleştirmek istedim.








Önce Middle East Airways (MEA)'den uçak biletimi rezerve etmek için internetin başına geçtim, baktım olmayacak, İstanbul'daki ofisini aradım. İlk sorum "Lübnan'a gitmek için vize almak istiyorum, ne yapmam gerekiyor?" oldu. Karşı taraftan gelen cevap çok hoşuma gitti : "Lübnan, TC vatandaşlarından vize istemiyor."








Bunu duyunca Lübnan iştahım biraz daha kabardı. Hemen uçak biletini rezerve ettim. Sonra geçtim internetin başına kalacak otel aradım. Sanırım bu konuda en iyi iki site http://www.booking.com/ ve http://www.hrs.com/ . Her iki siteden de başarılı sonuçlar elde ettim. Beyrut Hamra bölgesinde bir otel ayarladım, Embassy Hotel.







Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Lübnan'a daha girişte başlıyor tatil keyfi, pasaportunuzla kontrol noktasına gidiyor ve ülkeye girş yapıyorsunuz. Ne vize ücreti, ne yüzlerce soru... Sonra gümrük kontrolünde diğer ülke vatandaşlarının çantası didik didik aranırken, sizin nereli olduğunuz soruluyor: "Türkiye" diyorsunuz. "Geç, geç" işareti ile yolunuza devam ediyorsunuz...







Havalimaninda ilk sorun, şehre gitmek için bir vasıta bulmak. İstanbulda ki gibi HAVAŞ vb. yok. Zaten şehir merkezide 10-15 dakika, ama taksiciler yabancı olduğunuzu anlayınca öpmek istiyorlar. Onun için sıkı bir pazarlık yapmanız gerekiyor. Vermeniz gereken para en fazla 10-15 USD arası bir tutar. Artık gün ve gün tatilimin nasıl geçtiğinden bahsetmek istiyorum.


29.09.2008- PAZARTESİ: Havalimaninda tanıştığım iki Türk genci, Aydın ve Ercan ile birlikte benim kaldığım otel gittik. Ne Türkçe ne ingilizce biliyordu, Aydın ve Ercan. Ercan hemşerim çıktı, TSGL de aynı dönemde okumuşuz. Ülkeye girerken doldurduğumuz formlarda benim Mersinli olduğumu gördü ve tanıştık. Şans eseri benim ayarladığım otelde onlar içinde oda vardı. Otel Hamra'da merkezi bir yerde idi, 3 yıldız ve sadece 50 USD. Eğer iki kişi giderseniz adam basşı vereceğiniz tutar sadece 25 USD. Otele yerleşip hemen şehri keşfe çıktık.


Bir dip not: Havalimanina indiğinizde Liban Post'dan bir tane Beyrut haritasi edinin, inanılmaz yararlı oluyor. Ancak şehir yeniden inşa edildiği için haritada belirtilmeyen yapılar yollar karşınıza çıkabilir.




29.EYLÜL.2008 PAZARTESİ





DOWNTOWN: 29.09.2008 pazartesi günü 11.20 uçağı ile Atatürk Havalimanından, Beyrut Hariri International havalimanına iniş yaptık, pasaport kontrolden geçtikten sonra, tekrar ediyorum vize mize yok, bir taksi alıp Hamra bölgesine gittik. Yine tekrar ediyorum, taksilerle sıkı pazarlık yapın :) Yazımın ilerleyen bölümünde Lübnan'da ki ulaşım şartlarından bahsedeceğim. Otelin adı Embassy, Makdessi caddesi hamra. O bölge otel bölgesi, çok merkezi, Beyrut'un islam kesiminde yer alıyor. Sakın yanlış anlamayın İslam ve Hristiyan bölge açıklaması bilgi mahiyetinde veriyorum. Neyse, oteli 50 USD'ye booking.com'dan buldum, otelin yeri dışında başka hiç bir şeyi yok, çok vasattı.





Otele girip hemen kendimi dışarı attım. Lübnan'a gelmeden önce hazırlıklı gelmiştim, nereye gidilir nasıl gidilir çok iyi şekilde öğrenmiştim. Otel'e en yakın yer DOWN TOWN idi. Elimdeki haritadan kaldığım otelin yerini ve DOWNTOWN'un yerini belirledikten sonra sora sora DOWN TOWN bölgesini bulduk. İstanbul taksim meydanı gibi, ama daha turistik, daha güzel, daha mistik. Meydanda tarihi bir saat kulesi var.Parlemento Binası saaat kulesinin olduğu bölgede olduğu için güvenlik en üst seviyede, bölgeye girişte çantalar kontrol ediliyor. Ama gerçekten özellikle gece orada bulunmak şart. Lübnan'da dikkatimi çeken en ilginç şey, hemen her yerde nargile içilmesi. En lüks lokantadan en salaş kahvehaneye her yerde narhile içiliyor, kadınlı erkekli her kes nargile içiyor. O yüzden sizde topluma ayak uyduruk bi nargile tüttürün. Fiyatları 5.000 ila 16.000 arasında değişiyor. Mahalle aralarındaki nargilecilerden 5.000 liraya nargile siparişi veriyorsunuz, hazırlayıp evinize getiriyorlar, yada Monot Street ya da Downtown'da bir lokantada 16.000 lirayı gözden çıkarmak gerekiyor. Korkmayın 16.000 lira 15 YTL'den az bi tutar.





Down town'da ara sokaklarda yada ana caddelerde gezerseniz, tarihi yada çok modern binalarla karşılaşırsınız. En dikkat çekici yapı, mavi kubbeli cami. Cami yeni yapılmış, adını gerçekten öğrenmedim, çünkü yeni olduğu için lübnanlılar bile bilmiyor ki , haritamda bile caminin yeri boştu. İlk gün DOWN TOWN bölgesinde gezdik, dolaştık ve her yerde olduğu gibi bir STARBUCKS'da oturup, saat kulesi manzaralı, kahvemizi içtik... Starbucksları dinlenme, ihtiyaç molası ve turizm information center olarak kullanıyorum tavsiye ederim. Her zaman içerde şehri iyi bilen, ingilizcesi iyi ve yardıma her an hazır elemanlar bulmak mümkün. Bende AHMAD'ı buldum. İlk önce arkadaşlarıma nasıl ve nerden gsm hattı alınacağını anlattı, sonra bana RAUCHE bölgesine nasıl gideceğimi, oranın nasıl bir yer olduğun anlattı. ORdan ayrılıp telefon hattı işini halledip RAUCHE'ye doğru yola çıktık.





RAUCHE: Beyrut'ta mesafeler haritada çok uzak görünsede aslında o kadar uzak değiller, yürümeyide seviyor ve yorulmuyorsanız her yere yürüyerek gidebilirsiniz. Ancak gençler bile tembel olduğu için adres sorduğunuzda, oranın çok uzak olduğunu, yürümeyeceğimi


HARİSSA: Beyrut'a gidipde Harissa'ya çıkmadan olmaz.... Mutlaka teleferik kullanın :) Nasıl mı gideceksiniz ? Beyrut merkezden sorarak oraya gidecek dolmuşları bulabilirsiniz, sizi teleferik yakınlarında bir yerde indirirler, zaten sora sora Bağdat bulunur dimi...Teleferik yolculuğu keyifli hava açıksa fotoğraf makinanızı mutlaka hazır edin... O deniz rengi başka yerde yok...


MAR CHARBEL: Çok önemli değil ancak zamanınız varsa görülebilir... İki vasıta ile gidiliyor... Byblos tarafında. Siz şöfere Mar Şarbel'e gitmek istediğinizi söyleyin o sizi uygun bi yerde indirecektir...


BYBLOS (JBEL):Tek kelime ile bayıldım. Bodrum sokaklarımda dolaşır gibi hissettim kendimi... Modern bir sahil kasabası denebilir... Mutlaka görün...


SAYDA: Sanırım Tripoli'den sonra Lübnan'ın 3ncü büyük şehri.

TYRE (SUR): Tarihi bir şehir, İsrail sınırına o kadar yakın ki... Ancak gidip görmeye değer, bizans kalıntıları, antik kent, ve deniz harika...



TRIPOLI (TRABLUS): Suriye sınırına yakın. Tam bir arap memleketi. Görülecek tek yeri KALE... Arap çarşısında gezmek hoşunuza giderse çarşı gezilebilir, biraz keşmekes geldi bana... Sahil kesimi güzel diye duydum, fazla zamanım olmadığı için ve o günlerde bir bombalama olduğu için erkenden Beyrut'a geri döndüm...





NOt: Son aldığım bilgiye göre kara yoluyla gidişlerde de vize kalkmış :)

ferdibo@hotmail.com

22 Eylül 2008 Pazartesi

Hiç Tanımadığınız Birisi Size Ev Telefonunuzu Sorarsa...

Bu sabah bir arkadaşım aradı ve dün gece hiç uyuyamadığını söyledi... "Hayırdır" dedim. Başından gelen olayı uzun uzun anlattı. İlk önce güldüm ve abarttığını düşündüm, ama düşündükçe ona hak vermeye başladım.



Dün akşam sevgilisi ile msn'de chat yaparken, bir ara "bana ev telefonunu versene" demiş kıza. Kızdan gelen cevabın "0 3xx xxx xx xxx" şeklinde olacağını beklerken, gelen cevap "ne yapacaksın ki şimdi benim ev telefonumu?"olmuş... Arkadaşım kameradan cep telefonunu göstermiş. Kızdan gelen ikinci cevap "ev telefonumu neden cep telefonuna kaydedeceksin ki, zaten benim iki cep telefonu numaram sende var, ev telefonuna ne gerek var" olmuş. Bizimkisi şoklarda... "Nasıl yani?" demiş kendi kendine.

"Kız haklı" dedim arkadaşıma, ve devam ettim: "daha kaç aydır tanıyor ki seni, ev telefonu özel numaradır, insanların özel alanları, ve bu numaralar sadece çok özel insanlara verilir, kız seni daha hiç tanımıyor, sana belkide güvenmiyor, kim bilir gecenin bir yarısı kafana esip aramandan korkuyor, ya da bütün sülale evdeyken aramandan, onu zor durumda bırakmandan, belkide seni gelip geçici birisi olarak görüyor, cep telefonunu değiştirir senden kurtulur, ama ev telefonu çok zor, bugün varsın, yarın olacağını kim garanti ediyor.... ". Arkadaşım afalladı.

"Abi beni az çok tanıyorsun, birincisi ben serserimiyim abi, gecenin bir vakti kızın evini neden arayayım, çok istersem cepten arar sesini duyarım, ikincisi kızla bir yıldır tanışıyor ve 6 aydır çıkıyoruz, ilk ve son aşkı olduğumdan, gelecekte çok güzel günlerin bizi beklediğinden ve beni çok sevdiğinden bahsediyor, eğer ben özel değilsem kim özel abi, gelecek için planlar yapıyorsak bana güvenmeyecek mi, eğer bana ev telefonunu hiç düşünmeden sormadan sorgulamadan vermecekse kime verecek? abi" dedi.

Ve devam etti, : "masum bir soruydu benimkisi, "ev telefonun kaçtı senin?" biliyorsun ki, Türkiye'de gsm operatorlerinin hali harap, bir çekiyor, 5 çekmiyor, iki kelime konusuyorsun hat kesiliyor, salonda çekiyor, mutfakta çekmiyor, iki adım atıyorsun sesin gitmiyor, böyle anlarda evinde kimse yoksa, "KAPAT AŞKIM EVDEN ARAYAYIM" deme lüksüm olmaycak mi abi benim? Sorun zaten ev telefonu değil artık... Bu kız beni ne olarak görüyor, ben kimim diye sormaya başladım kendime... bu ne demek abi " ev telefonumu ne yapacaksın ki", "şıstt haddini bil, yerini bil, 6 aylık flörtümsün, ev telefonumu sana niye vereyim" der gibi... Sinek küçüktür, ama mide bulandırır. İşte böyle küçücük şeylerde ilişkiyi sarsıyor. Bu kadar muhabbetin üzerine dedim ki ,"aşkım bana böyle sorular sorma" kızdım, kızdığım belli etttim... ama nafile, şak diye yapıştırsın istedim ev telefonunu suratıma, ama nerdeeee... "

Evet arkadaşım haklı, kız ona sokaktaki adam muamelesi yapmış, bir kaç haftadır flört ettiği adam gibi davranmış... Hayatını birleştirmeyi düşündüğü adama bugün varsın yarın yoksun hissi uyandırmış....

Haklısın dostum hemde çok haklı... Ama arada şöyle bir sorun var, sen o kadar hassas ve romantikken sevgilin tam tersi ise, bu yaptığı küçücük hatanın seni ne kadar üzdüğünün, ne kadar kırdığının, hayal kırıklığına uğrattığının farkında bile değildir. Belkide ilk aşkı olduğun için yüzmeyi yeni öğrenen bebekler gibi aşkı seninle öğreniyordur, sevdiğimi ama nasıl davranması gerektiğini.... Bu kadar katı ve ön yargılı olma lütfen diye bitirdim....

Arkadaşım da bana hak verdi, ama hala çok üzgün ve kırgın...

25 Ocak 2008 Cuma

ULTIMATE FRiZBi

Bir cuma akşamı, sanırım 2007 ağustosun son günleri, bir arkadaşım beni aradı, yarın ortaköyde frizbi oynamaya gelir misin dedi ? Frizbi mi dedim... Aynen sizin şimdi aklınızdan geçirdikleriniz geçti aklımdan.. Frizbi mi ? Hani şu bildiğimiz frizbi, yazın plajda birbirimize fırlattığımız yoğurt kabı kapağımı :) dedim kendi kendime. Bende tam olarak bilmiyorum dedi...Başka bir ortak arkadaşımız da onu davet etmiş. Merak ettim, zaten cumartesi sabah erkenden bisikletle sahil turu yapacaktım. Tamam gelirim, dedim. Ertesi sabah frizbi oynadıkları yere gittim bisikletle. Gercekten ortaköyde toprak bir sahada bir grup insan birbirlerine frizbi atıyorlar, antremanımsı bir şeyler yapıyorlardı. İzlemeyi tercih ettik. Sonra takımlara ayrılıp maç yapmaya başladılar. Bildiğimiz yoğurt kabı kapağı ile maç yapıyorlardı :) Dışardan çok eğleniyor görünüyorlardı. Denemek için sabırsızlanıyordum. Sonra ısrarlar sonucu arkadaşım ve ben oyuna dahil olduk, tam bana göre bir spordu. Sürekli mücadele, dikkat, atiklik vs... O kadar sevdimki. Şimdi her cumartesi yada pazar buluşup frizbi oynuyor, o yoğurt kabı kapağını birbirimize atıyoruz :) Sporun güzel olan yanı, erkek yada kız ayrımı yok, her takımda en az bir kız oluyor, kız ve erkeklerin karışık olarak yaptıkları ender sporlardan birisi diyebiliriz ultimate frizbi için. Eğer spor yapmayı çok istiyorum, ancak salak salak koşu bandında dakikalarca yürümek ya da koşmak hayatımı zehir ediyor diyorsanız, frizibi için bi an olsun beklemeyin derim. Gelip bir kerecik deneyin :) ...